Galatasaray ve Fenerbahçe Türk futbolunun iki lokomotifi. Başı onlar çekiyor. Doğal olarak Avrupa vitrininde de gözler onlarda. Sadece Galatasaray ve Fenerbahçeliler değil; herkes onlardan bir şeyler yapmalarını bekliyor.
Dün gece iki takımımız Avrupa arenasındaydı. Galatasaray, Tottenham gibi bir İngiliz devine sahayı dar ederken, Fenerbahçe Hollanda liginin orta sınıf takımlarından AZ Alkmaar’a yenildi. Eğri oturup doğru konuşalım. Galatasaray’dan galibiyet bekliyorduk beklemesine de oyun olarak bu kadar üstün oynamasını doğrusu bu ya beklemiyorduk. Fenerbahçe’nin ise en azından bir beraberlik alabileceğini umuyorduk.
Peki ne oldu? Galatasaray Tottenham’ı nasıl ezdi, Fenerbahçe’nin boynu niye bükük kaldı?
FENERBAHÇE TAKIM OLAMADI
Fenerbahçe, dünyanın en kariyerli hocalarından birini getirdi takıma. Başkan Ali Koç, fedakarlıktan kaçınmadı, adam kimi istediyse onu da aldı.
Ama her yeni kurulan takımın çektiği sancıları çekiyor Fenerbahçe. Ferdi olarak baktığında iyi futbolcuları olsa da takım olamadı henüz. Türkiye’de bu şekilde de zorlansa bile kazanabiliyor ancak Avrupa’da öyle olmadı işte.
Yukarıda da belirttim. AZ Alkmaar orta sınıf bir takım. Kadro değerine baktığın zaman 50 milyon euro civarında. Takımın yaş ortalaması 23. Öyle çok çok tanınmış bir futbolcuları da yok. Ama ne var? Ortada oyun disiplinine sadık, çok koşan bir takım var.
Buna karşılık Fenerbahçe’nin kadro değeri kat kat fazla. 240 milyon euro civarı. Kadrosunda dünya futbolunda tanınmış ünlü futbolcular da var. Başında da Jose Mourinho. Ama dediğim gibi takım olamadı henüz Fenerbahçe. Bunun sıkıntısını çekiyor. Yaş ortalaması da yüksek takımın. Bazı oyuncuların çok koşan takımlar karşısında bir yerde pili bitiyor.
Buna rağmen yenilmeyebilirdi. Ama defansının daha yerli yerine oturamamasının sancılarını yaşıyor. Goller zaten defans hatalarından. Bir de bunlara penaltı kaçırılması da eklenince; buyur burdan yak!
Bir de Mourinho faktörü var tabi. Saha kenarında olmaması ister istemez etkiledi futbolcuları.
Öyle bir Fenerbahçe var ki karşımızda, golü attı atacak derken defans hatasından yiyor ve toz şeker gibi dağılıyor. Sanki tecrübesiz oyuncular gibi hemen hepsi demorolize oluyor.
Bunlardan yenildi Fenerbahçe. Takım olana kadar (yani futbolcular birbirlerini tanıyıp özellikle savunmada) bunun sıkıntılarını çekecek gibi. Bir de Mourinho. Öyle UEFA’yı protesto etmekle falan olmaz bu işler. Ne olursa olsun takımının arkasında, kulübede olmalı. Ceza alacak saçmalıkları yapmaktan kaçınmalı.
GALATASARAY SALDIRIYOR
Galatasaray ise Fenerbahçe’nin tam tersi. Takım olmuş çoktan. Bunda Okan Buruk’un takımın başında 3. yılında olmasının büyük rolü var. Kadrosunu koruyor; yaptığı nokta atışı transferleriyle de gücüne güç katıyor.
Bir de Okan Buruk, en iyi savunma hücumdur diyor ve Galatasaray rakibi kim olursa olsun saldırıyor.
Ne demişti bizim anlı şanlı futbol yorumcuları; “Hadi bakalım Okan Buruk Tottenham maçına da yiyorsa çift santrforla çıksın.”
Yedi ve çıktı. Icardi’yi de oynattı Osimhen’i de. Zaten elinde bu kadar kaliteli iki santrfor varken neden birini kulübeye çeksin ki?
Hocaların hocası rahmetli Coşkun Özarı derdi ki;
“Sisteme göre takım kurulmaz. Oyunculara göre sistemini belirlersin. En iyi futbolcularını sahaya süreceksin.”
Bir de çizgi çekerdi düm düz. “Kalecin, orta sahanın ortası, golcün iyi olacak. İyi futbol iyi futbolcularla oynanır.”
Galatasaray da öyle işte. Kalede Muslera. Önünde Sanchez. Önünde Torreira. Önünde Mertens. En önde de hem Icardi, hem Osimhen.
Neden savunma oynasın ki o zaman!
Tamam… Tottenham’ın eksikleri vardı. İlk 11’den bir kaç oyuncusu sakatlıkları nedeniyle yoktu ama olsaydı da fark etmezdi inanın.
Öyle bir hırsla başladılar ki maça… Şut yağmuruna tuttular Tottenham kalesini. Maç 3-2 bitti ama çok farklı da bitebilirdi.
Sözün özü; Galatasaray takım olduğu için kazandı, Fenerbahçe daha takım olamadığı için kaybetti. İşin özeti budur.